
Boşanmada mal paylaşımı, evlilik birliğinin mahkeme kararıyla sona ermesinden sonra eşlerin evlilik sırasında edindikleri malların nasıl bölüşüleceğini düzenleyen hukuki süreçtir. Türkiye’de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca 01.01.2002 tarihinden itibaren geçerli yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi’dir. Bu rejime göre, eşlerin evlilik içinde elde ettiği (edinilmiş) mallar kural olarak yarı yarıya ortak kabul edilir ve boşanma halinde eşit şekilde paylaşılır. Eşler herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapmamışsa, yasal olarak bu rejime tabi olurlar. Bunun anlamı, 2002 sonrası evliliklerde kimin gelir elde ettiği veya malın kimin adına kayıtlı olduğuna bakılmaksızın, evlilik süresince edinilen servetin (istisnaları saklı kalmak kaydıyla) yarısı diğer eşe aittir. Edinilmiş mal kavramı, eşlerin çalışması veya diğer emekleri karşılığı kazandığı malvarlığı değerlerini içerir. Örneğin, ücret gelirleri, ticari kazançlar, evlilikte biriktirilen para, edinilen gayrimenkuller ve araçlar edinilmiş mal sayılır. Buna karşılık kişisel mal kavramı, yasal olarak paylaşıma dahil edilmeyen malvarlığı kalemlerini ifade eder. Eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları malvarlığı değerleri, evlilik sırasında miras veya bağış yoluyla edindikleri kazançlar, manevi tazminat alacakları ve sadece kişisel kullanımına yarayan eşyalar kişisel mal kapsamında olup mal paylaşımında dikkate alınmaz.
Bu rehberde, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı ve anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı konularını tüm detaylarıyla ele alacak; zina (aldatma) gibi özel kusur hallerinin mal paylaşımına etkisini, evlilik öncesi kazanımlar, kişisel mallar ve miras kalan malvarlığının durumunu inceleyeceğiz. Ayrıca mal kaçırma girişimleri ve bu durumda açılabilecek tapu iptali veya tasarrufun iptali davalarından bahsedeceğiz. Hesaplama ve örnek senaryolar başlığı altında, ev, araba, şirket gibi varlıkların bölüşülmesinin nasıl yapıldığını ve mal rejimi davasında katkı payı ile diğer tazminat taleplerinin hesaplanışını anlatacağız. Rehberimizin sonunda, önemli Yargıtay kararları ve emsal vakalar ışığında konuyu pekiştirecek ve farklı sosyo-ekonomik gruplardan (çalışan, ev hanımı, memur, girişimci, yüksek gelirli vb.) kadın ve erkekler için bilgilendirici notlar sunacağız. Amaç, sade fakat bilgilendirici bir dille, hukuki terimleri de açıklayarak Türkiye’de boşanmada mal paylaşımı sürecini herkesin anlayabileceği şekilde aktarmaktır. Başlayalım.
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı
Çekişmeli boşanmada mal paylaşımı, eşlerin malvarlığı konusunda anlaşamadığı durumlarda mahkeme kararıyla yapılan tasfiyeyi ifade eder. Çekişmeli boşanma davası devam ederken mal paylaşımı genellikle karara bağlanmaz; zira kanunen mal rejiminin tasfiyesi (mal paylaşımı), boşanma kararının kesinleşmesinden sonra ele alınır.Uygulamada, mal paylaşımı talepli dava boşanma davasıyla aynı anda açılsa bile mahkeme, boşanma davası bitmeden mal paylaşımı davasını bekletir. Öncelikle boşanma davasının sonuçlanıp kesinleşmesi gerekir, ardından mal paylaşımı davası görülmeye başlanır.
Hukuki Süreç: Çekişmeli boşanmada, aile mahkemesi önce boşanma sebebine dair yargılamayı yapar (örneğin evlilik birliğinin sarsılması, aldatma, terk vb.) ve boşanmaya karar verir. Boşanma hükmü kesinleştikten sonra, mal paylaşımı için ayrı bir dava süreci başlar. Bu dava genellikle “mal rejiminin tasfiyesi davası” olarak adlandırılır. Görevli mahkeme, aile mahkemesidir; yetkili mahkeme ise çoğunlukla boşanmanın görüldüğü yer mahkemesidir. Taraflardan biri (genelde malda hakkı olduğunu düşünen eş) bu davayı açarak, evlilik içinde edinilmiş tüm malvarlığının tespitini ve kanuna uygun şekilde paylaştırılmasını talep eder.
Malvarlığının Tespiti: Mahkeme, evlilik tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar (boşanma davasının açıldığı tarih) her iki eşin edinilmiş mallarını belirler. Kural olarak, mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarihte sona erer (TMK m.225). Dolayısıyla eşler, boşanma davası açılana dek elde ettikleri tüm edinilmiş mallar üzerinde karşılıklı hak sahibidir
Mal paylaşımı davasında, tarafların beyanları ve sunacakları deliller ışığında hangi malların kişisel hangilerinin edinilmiş olduğunun ayrımı yapılır.
- Edinilmiş Mallar: Evlilik süresince her iki eşin emek veya gelir getirici faaliyetleri sonucu elde ettikleri değerler edinilmiş maldır. Örneğin tarafların maaşları, ücretleri, primleri, iş yeri kazançları; evlilik içinde satın alınan taşınır ve taşınmazlar; evlilik süresince birikim hesabında toplanan paralar; kazanılan bonus, ikramiye ve tazminatlar bu kapsamdadır. Ayrıca, kişisel malların gelirleri de (örneğin eşlerden birine ait bir evin kira geliri) edinilmiş mal sayılır. Yine sosyal güvenlik veya emeklilik nedeniyle alınan ödemeler, çalışma gücü kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar da kanunen edinilmiş mal kabul edilmiştir. Evlilik içinde mevcut edinilmiş mallar, tasfiye (paylaşım) sırasında kural olarak eşit bölüşülecektir.
- Kişisel Mallar: Eşlerden her birinin evlilik öncesinde sahip olduğu malvarlığı değerleri ile evlilik sırasında karşılıksız kazandıkları (örneğin miras yoluyla kalan veya hediye edilen) malvarlıkları kişisel maldır. Ayrıca manevi tazminat alacakları ve bir eşin sadece kendisinin kullandığı eşyalar (kişisel eşyalar) da kişisel mal sayılır (TMK m.220). Kişisel mallar paylaşım dışı kalır. Örneğin, eşlerden birine anne-babasından kalan bir ev ya da düğünde hediye edilen altınlar diğer eşin hakkı olmayan, paylaşılmayacak değerlerdir. Ancak kişisel malların gelirleri (örneğin miras kalan evin evlilik süresince elde edilen kira gelirleri) edinilmiş mal kabul edildiğinden paylaşımda dikkate alınır.Bir malın kişisel mal olduğunu iddia eden taraf bunu ispatla yükümlüdür. Zira hukuk sistemimiz, evlilik içinde elde edilen malların aksi kanıtlanmadıkça edinilmiş mal olduğunu varsayar. Örneğin eşlerden biri, aracını evlilikten önceki birikimleriyle aldığını veya bir taşınmazı kendisine miras kaldığını iddia ediyorsa, bunu belge ve kayıtlarla kanıtlamalıdır. Aksi halde, o mal edinilmiş kabul edilerek ortak paylaşım hesabına dahil edilir.
Değerleme ve Paylaşım: Mahkeme, tespit edilen edinilmiş malların değerini belirlerken, prensip olarak mal rejiminin tasfiye tarihindeki rayiç değerleri esas alır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre tasfiye (paylaşım) tarihi, mal paylaşımı davasında karar tarihine en yakın zamandır. Yani dava sürecinde geçen zaman boyunca malların değerinde artış veya azalış olduysa, en güncel değerler dikkate alınır. Örneğin boşanma davası sırasında değeri 300.000 TL olan bir ev, mal paylaşımı davası sonuçlanırken 500.000 TL değere ulaşmışsa, hesaplamalar 500.000 TL üzerinden yapılır. Mahkeme, gerekirse bilirkişi incelemesiyle her bir malın güncel piyasa değerini tespit ettirir.
Eşlerin edinilmiş mallardan doğan borçları da hesaplamada dikkate alınır. Her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden, bu mallarla ilgili borçlar çıkarılır; ortaya çıkan artık değer üzerinden paylaşım yapılır (TMK m.231). Örneğin eşlerden birinin üzerine kayıtlı evin değeri 400.000 TL ise fakat bu ev için kalan kredi borcu 100.000 TL ise, o evin artık değeri 300.000 TL kabul edilir ve diğer eş bu miktar üzerinden pay alır. Her eş, diğer eşin artık değerinin yarısı üzerinde hak sahibi olduğundan (TMK m.236), mahkeme her iki tarafın artık değerlerini belirleyip karşılaştırarak katılma alacağı kalemini hesaplar. Genellikle düşük gelirli veya ev hanımı olan eşin edinilmiş mal değeri diğerinden az olacağından, daha fazla edinimi olan eş, denkleştirme sonucunda diğer tarafa ödeme yapmakla yükümlü olacaktır. Kısaca, evlilik boyunca edinilen toplam zenginlik ikiye bölünür ve önceden kimin üzerinde olduğuna bakılmaksızın eşit paylaşım sağlanır.
Örnek: Ahmet ve Ayşe 2005 yılında evlenmiştir. Ahmet çalışarak evlilik boyunca 600.000 TL değerinde mal (bir ev ve araba) edinmiştir. Ayşe ise ev hanımıdır ve kendi adına edinilmiş malı 50.000 TL (birikmiş bir miktar para) kadardır. Boşanma gerçekleştiğinde, her iki tarafın artık değerleri toplanır: Ahmet 600.000 TL, Ayşe 50.000 TL. Toplam 650.000 TL’lik edinilmiş değerin yarısı olan 325.000 TL, her bir eşin bu evlilikten hak ettiği paydır. Ayşe’nin zaten 50.000 TL malı olduğundan, payını 325.000 TL’ye tamamlamak için Ahmet’in ona 275.000 TL ödemesi gerekecektir. Böylece her iki eş de 325.000’er TL ile evlilik döneminin malvarlığını eşit bölüşmüş olur.
Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, çekişmeli mal paylaşımı davasında mahkeme genellikle para alacağı şeklinde bir karar verir. Malların fiziksel olarak bölünmesi (örneğin evin ikiye bölünmesi) pratik olmadığından, hangi tarafın malı üzerinde kayıtlıysa o mal genellikle o tarafta kalır ancak diğer eşe alacak hakkı tanınır. Karar gereği ödenmesi gereken bu para tutarına katılma alacağı denir. Mahkeme, gerektiğinde taraflardan birinin talebiyle belli bir malın diğerine ödenerek devrini de hükmedebilir. Örneğin eşlerden biri aile konutunu korumak istiyorsa, mahkeme o konutu o eşe bırakıp diğerine payı karşılığı para verilmesine karar verebilir.
Yargıtay Kararları: Çekişmeli mal paylaşımı davalarında Yargıtay’ın birçok emsal niteliğinde kararı bulunmaktadır. Örneğin Yargıtay, paylaşım yapılırken malların değerinin karar tarihine en yakın tarihteki sürüm değerine göre belirlenmesi gerektiğini, aksi halde hükmün bozulacağını vurgulamıştır. Yine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi bir kararında, piyango bileti gibi şans oyunlarından evlilik sırasında elde edilen gelirin de edinilmiş mal sayılacağına hükmetmiştir (Y8HD, 2014/13668). Bu bağlamda, evlilik içinde kazanılan ikramiye, prim, kıdem tazminatı gibi tüm olağan dışı kazançlar da mal paylaşımına dahildir.
Bir diğer kritik nokta, mal kaçırma girişimleridir. Çekişmeli boşanma sürecinde bazı eşler, mallarını üçüncü kişilere devrederek veya elden çıkararak diğer eşin alacak hakkını engellemeye çalışabilir. Türk Medeni Kanunu bu durumu önlemek için çeşitli önlemler öngörmüştür. TMK m.229 gereği, boşanma davasının açıldığı tarihe kadar diğer eşin katılma alacağını azaltmak amacıyla yapılan bağışlama veya değeri düşük gösterilen satış gibi işlemler, paylaşım hesaplamasında “eklenecek değer” olarak hesaba katılır. Yani mal, gerçekte satılmış veya devredilmiş olsa bile, sanki hala eşin malvarlığındaymış gibi değerlendirilir ve diğer eşin alacağı bu varsayıma göre hesaplanır. Örneğin eşlerden biri, lüks arabasını boşanma arefesinde kardeşine devredip mal kaçırmışsa, mahkeme bu arabayı halen o eşin malvarlığındaymış gibi düşünüp değerinin yarısını diğer eşe alacak olarak yansıtır. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mal paylaşımı davasında üçüncü kişiye devredilen bir taşınmazın, devir tarihindeki nitelikleri dikkate alınarak karar tarihine en yakın rayiç değeri üzerinden hesaplanması gerektiğini, aksi halde kararın bozulacağını ifade etmiştir. Bu, mal kaçırma yoluyla diğer eşin hakkının zedelenmesine izin verilmemesi için getirilen bir ilkedir.
Mal paylaşımı davasında, mahkeme gerek görürse ihtiyati tedbir yoluna da başvurabilir. Mal paylaşımı davası açıldıktan sonra, taraflardan biri talep ederse hakim, dava süresince mevcut malların satılmasını veya devredilmesini önlemek için tapuya veya ilgili sicillere tedbir şerhi koydurabilir. Bu sayede, davanın sonucuna kadar kritik malvarlıklarının kaçırılması engellenir.
Zamanaşımı: Boşanma kararı kesinleştikten sonra mal paylaşımı talep etmek için kanunen belirli bir süre vardır. TMK’da özel bir düzenleme olmasa da, Yargıtay ve doktrine göre mal paylaşımı alacağı niteliği itibariyle bir alacak hakkı olduğundan Borçlar Kanunu’nun genel zamanaşımı süresi olan 10 yıla tabidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında, boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde mal rejimi davası açılmadığı takdirde talep hakkının zamanaşımına uğrayacağını vurgulamıştır. Bu süre hak düşürücü nitelikte olmayıp zamanaşımı olduğu için, karşı tarafın itirazı olmaksızın mahkeme resen dikkate almaz; ancak 10 yıl geçtikten sonra dava açılır ve davalı zamanaşımı defi’nde bulunursa, paylaşım talebi reddedilir. Uygulamada genellikle boşanma davası kesinleşmeden ayrı bir mal paylaşımı davası açılıp bu dava bekletilir; böylece zaman kaybetmeden süreç başlatılmış olur. Ancak boşanmanın kesinleşmesinden sonra da 10 yıl içinde dava açılması mümkündür ve bu süre geçirilirse mal paylaşımı hakkı yitirilecektir.
Özetle, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı kapsamlı bir muhasebe ve hukuk uygulaması gerektirir. Malların tespiti, kişisel-edinilmiş ayrımı, değerlerin hesaplanması, borçların düşülmesi, varsa hileli işlemlerin dikkate alınması gibi adımlar tek tek yürütülür. Mahkeme, kanun ve emsal kararlar ışığında hakkaniyete uygun bir şekilde her eşin alacağını belirleyerek karara bağlar. Eşler arasındaki çekişme konusu malvarlığı ne kadar karmaşıksa (örneğin şirket hisseleri, karmaşık yatırımlar, gizlenen hesaplar vb.), davanın ispat ve hesaplama süreçleri de o denli karmaşık olabilir. Bu nedenle, çekişmeli mal paylaşımı davalarında uzman bir boşanma avukatı ile çalışmak, hak kayıplarını önlemek adına büyük önem taşır.
Anlaşmalı Boşanmada Mal Paylaşımı
Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı, eşlerin kendi aralarında uzlaşarak evlilik mallarını diledikleri şekilde bölüşmeleri anlamına gelir. Anlaşmalı boşanma Türk Medeni Kanunu m.166/3 uyarınca, evlilik en az bir yıl sürmüşse ve taraflar boşanmanın tüm sonuçları üzerinde mutabık kalmışlarsa mümkündür. Bu durumda taraflar bir boşanma protokolü hazırlayarak mal paylaşımı, nafaka, tazminat, velayet gibi konularda anlaştıklarını yazılı olarak beyan ederler. Mahkeme, tarafları dinledikten ve protokolün serbest iradeyle imzalandığını doğruladıktan sonra tek celsede anlaşmalı boşanmaya hükmedebilir.
Avantajları: Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımının en büyük avantajı, sürecin hızlı, barışçıl ve tarafların kontrolünde gerçekleşmesidir. Eşler, yasal rejimin öngördüğü %50-%50 paylaşım oranından farklı bir oran kararlaştırabilir; isterlerse malları yarı yarıya bölüşürler, isterlerse bir eş belli malların tamamını alır, diğeri para veya başka mal alır. Hatta eşlerden biri tüm malvarlığını diğerine bırakmayı bile kabul edebilir. Yani paylaşım tamamen tarafların özgür iradesine bağlıdır. Bu esneklik sayesinde, eşlerin özel durumlarına en uygun çözüm bulunabilir. Örneğin çocukların düzeni bozulmasın diye aile konutunun anne ve çocuklarda kalması, baba tarafından bunun karşılığında nakit ödeme yapılması gibi yaratıcı çözümler üretilebilir. Anlaşmalı paylaşım, çekişmeli davanın getirdiği belirsizlikleri ve yıllarca sürebilecek yargılama masraflarını ortadan kaldırır. Taraflar mal paylaşımı konusunda uzlaştıkları için, genellikle her iki taraf da sonuca razı olur ve temyiz vs. süreçleriyle uğraşılmaz.
Hukuki Süreç: Anlaşmalı boşanma protokolü hazırlanırken mal paylaşımına dair maddeler açıkça yazılır. Bu protokolde, evlilik içinde edinilen malvarlıklarının nasıl paylaştırıldığı tek tek belirtilmeli veya tarafların bu konudaki haklarından feragat ettikleri açıkça ifade edilmelidir. Örneğin protokole “Eşler evlilik süresince edindikleri tüm taşınır ve taşınmaz malları kendi aralarında paylaşmışlardır ve bu konuda birbirlerinden herhangi bir alacak talebi bulunmamaktadır” veya “Taraflar edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı, değer artış payı ve katkı payı alacaklarının tamamından karşılıklı olarak feragat ederler” şeklinde hükümler konulabilir. Bu gibi ifadeler, boşanma sonrası mal rejimi davası açılmasının önüne geçecektir. Dikkat edilmesi gereken husus, mal paylaşımından feragat beyanının gerçekten bu anlama gelecek netlikte protokole yazılmasıdır. Uygulamada bazen protokollerde “… tüm eşyalarımı/parasını aldım, başka mal talebim yoktur” gibi genel ifadeler yer almakta, ancak bunlar sonradan mal paylaşımı alacağı talebini engellemede yetersiz kalabilmektedir. Yargıtay kararlarına göre, protokolde “maddi manevi tazminat ve nafaka alacağım kalmamıştır” gibi beyanlar, sadece boşanmanın fer’i sonuçları olan tazminat ve nafaka haklarından feragat anlamına gelir; mal rejiminden doğan katılma alacağı hakkını kapsamaz. Dolayısıyla, anlaşmalı boşanma protokolünde mal paylaşımı hususu açıkça halledilmemişse, boşanma kesinleştikten sonra taraflardan biri yine de mal paylaşımı davası açabilir. Bu durum, anlaşmalı boşanmanın ardından sürpriz bir davayla karşılaşmamak için protokolün özenle hazırlanmasını gerektirir.
Protokol Örneği: Anlaşmalı boşanma protokolünde mal paylaşımına dair şu gibi maddeler bulunabilir:
- Evlilik birliği içinde edinilen Kadıköy’deki aile konutu ve ev eşyaları eş A’da kalacaktır. Eş B, bu taşınmaz ve eşyalarla ilgili olarak eş A’dan herhangi bir hak veya alacak talebinde bulunmayacaktır. (Burada B, ev üzerindeki katılma alacağını A’ya bırakmış oluyor.)
- Eşler, evlilik içerisinde edindikleri 2008 model otomobili satmışlar ve bedelini aralarında paylaşmışlardır. Tarafların bu otomobil nedeniyle birbirinden alacakları kalmamıştır.
- Eş B’nin sahip olduğu XYZ Bankasındaki birikim hesabında bulunan paranın 50.000 TL’si eş A’ya aktarılacak, kalan kısmı eş B’de kalacaktır. Taraflar, banka hesapları ve nakit paralar konusunda başka talepte bulunmayacaklarını kabul ederler.
- Taraflar, evlilik süresince edindikleri diğer tüm malvarlığı değerlerini (menkul, gayrimenkul, nakit, ziynet vb.) aralarında anlaşarak paylaşmış olup, birbirlerinden katılma alacağı, değer artış payı, katkı payı ve benzeri hiçbir talep hakları kalmamıştır.
Bu tür net hükümler, boşanma gerçekleştikten sonra mal paylaşımı meselesinin kapanmasını sağlar. Hakim, anlaşmalı boşanma duruşmasında protokolü incelerken mal paylaşımıyla ilgili maddelerin tarafların menfaatlerine ve hukuka aykırı olmamasına dikkat eder. Genellikle eşitlik veya hakkaniyet dışında çok uç bir durum yoksa (örneğin bir eşin tüm mallardan feragat etmesi durumunda, bunun baskı altında olup olmadığına bakılabilir) protokol onaylanır.
Anlaşmalı Boşanma Sonrası Durum: Eğer protokolde mal rejimiyle ilgili bir feragat veya paylaşım hükmü yoksa, boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde taraflardan biri mal paylaşımı davası açma hakkına sahiptir. Bu nedenle anlaşmalı boşanma yapanlar, gelecekte yeni bir davayla uğraşmamak için malvarlığı konusunu protokolde mutlaka çözmelidir. Aksi takdirde, örneğin yıllar sonra ekonomik durumu bozulan bir eşin, protokolde açıkça feragat etmediği için diğerinden mal paylaşımı talep etmesi mümkündür. Yargıtay uygulaması, protokoldeki ifadeler net olmadığında talep hakkını ortadan kaldırmaz. Örneğin protokolde sadece “taraflar birbirlerinden başkaca hak ve alacak talep etmeyecektir” yazılmışsa, bunun mal rejimi alacaklarını kapsamadığı yorumu yapılabilmektedir.
Avantaj – Dezavantaj Değerlendirmesi: Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı çoğunlukla avantajlıdır, çünkü taraflar kendileri karar verdikleri için memnuniyet düzeyi artar ve ihtilaf ihtimali düşer. Ancak bu yöntemin de dikkat edilmesi gereken yönleri vardır. Özellikle malvarlığı çok büyük veya karmaşık olan çiftlerde, bir taraf diğerinden mal kaçırabilir ya da eksik bilgi verebilir. Anlaşmalı boşanmada karşı tarafın beyanına güvendiğiniz için, sonradan ortaya çıkan saklı malvarlıkları sürpriz olabilir. Bu nedenle yüksek değerli malvarlığı söz konusuysa, anlaşmalı boşanma dahi olsa mal araştırması yapmak, tapu, banka vb. kayıtları kontrol etmek ve protokolü ona göre düzenlemek önemlidir. Aksi halde iyi niyetli eş, anlaşmalı boşandıktan sonra fark ettiği gizli malvarlıkları için tekrar hukuki yollara başvurmak zorunda kalabilir. Örneğin eşinin bankada yüklü bir hesabı olduğunu boşanmadan sonra öğrenen kişi, eğer protokolde mal rejimi haklarından feragat ettiyse tekrar dava açamaz; feragat etmediyse dava açabilir fakat bu da yeni bir süreç demektir.
Sonuç olarak, anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı, doğru ve adil bir protokol hazırlandığı sürece en hızlı ve taraf iradesine saygılı çözüm yoludur. Taraflar, yasal haklarının farkında olarak ve gerekiyorsa hukukçuların yardımıyla protokolü detaylı şekilde hazırlamalı, malvarlığına dair tüm hususları kapatmalıdır. Bu sayede boşanma gerçekleştikten sonra ekonomik açıdan yeni bir sayfa açılabilecek, ileride herhangi bir hukuki sürprizle karşılaşılmayacaktır.
Boşanmada Mal Paylaşımında Özel Durumlar ve İstisnalar
Her ne kadar yasal mal rejimi kuralları genel çerçeveyi çizse de, boşanmada mal paylaşımında bazı özel durumlar ve istisnai haller söz konusu olabilir. Bu bölümde zina (aldatma) ve benzeri kusurlu durumların mal paylaşımına etkisini, evlilik öncesi kazanımların statüsünü, miras kalan malvarlığının akıbetini ve eşlerin mal kaçırma girişimleri ile bunlara karşı açılabilecek davaları ele alacağız.
Boşanmada Zina ve Ağır Kusur Durumlarında Mal Paylaşımı
Türk Medeni Kanunu, prensip olarak boşanmada mal paylaşımını tarafların kusurundan bağımsız düzenlemiştir. Yani genel kural olarak, kimin kusurlu olduğuna bakılmaksızın edinilmiş mallar yarı yarıya bölüşülür. Ancak kanunda iki istisnai durum öngörülmüştür: Zina (aldatma) veya hayata kast (eşe karşı yaşamına kast edecek fiil) nedeniyle boşanma gerçekleşmişse, kusurlu eşin edinilmiş mallardaki pay hakkı azaltılabilir veya tamamen kaldırılabilir (TMK m.236/2). Bu hüküm, evlilik birliğine en ağır biçimde aykırı davranışlarda bulunan eşe, mal paylaşımında adeta bir yaptırım uygulanabilmesini sağlar.
TMK m.236/2 Uygulaması: Eşlerden biri zina yapmış ve diğer eş bu özel sebebe dayanarak boşanma davası açıp kazanmış ise, hakim kusurlu eşin normalde alacağı katılma alacağını (artık değerin yarısı hakkını) hakkaniyet gereği azaltabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir. Örneğin, kocasının zina yaptığını ispat ederek boşanan bir kadın, normalde kocasına düşecek mal payının mahkemece kısmen veya tamamen ona verilmemesini talep edebilir. Bu durumda hakim, olayın özelliğine göre bir değerlendirme yapacaktır. Yasanın öngördüğü bu yetki zorunlu değil takdiridir: Hakim, somut duruma göre hakkaniyete uygun görüyorsa uygulayabilir. Değerlendirmede, zina fiilinin ağırlığı, evliliğin süresi, tarafların ekonomik durumları, malvarlığı değerlerinin oluşumundaki emekleri gibi unsurlar dikkate alınır. Benzer şekilde, eşe karşı hayata kast (öldürmeye teşebbüs) durumunda da kusurlu eşin payı azaltılabilir.
Yargıtay kararları, zina halinde kusurlu eşin mal rejiminden doğan hakkının budanabileceğini teyit etmektedir. Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2024 tarihli bir kararında, aldatan kocanın evlilik mallarından yarıdan daha az pay almasına ve ayrıca diğer eşe manevi tazminat ödemesine karar verildiğini onamıştır. Bu karar, TMK 236/2 hükmünün uygulamasına güncel bir örnektir. Kararda hâkimin, zina nedeniyle boşanmada kusurlu eşin artık değer payını hakkaniyete uygun biçimde azaltma yetkisine sahip olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla aldatma gibi ağır kusurlu durumlarda sadakatsiz eş, evlilik içinde edinilen mallardan normalde hak ettiği yarı payı alamayabilir.
Sınırlar: Önemle belirtilmelidir ki, bu istisna sadece zina veya hayata kast sebebiyle verilen boşanma kararlarında gündeme gelir. Boşanma davası farklı bir sebeple (örneğin şiddetli geçimsizlik, terk, onur kırıcı davranış vs.) sonuçlanmışsa, hatta dava sürecinde zina fiili ispatlanmış bile olsa fakat karar zina hukuki sebebine dayanmıyorsa, bu kural uygulanmaz. Yani, hakimin kusurlu eşin payını azaltma yetkisi sadece TMK m.161 (zina) veya m.162 (hayata kast, pek fena muamele) kapsamında kesinleşen boşanma kararlarında geçerlidir. Uygulamada en sık zina halinde kullanıldığı görülmektedir, zira hayata kast durumunda çoğu zaman ceza davası ve farklı hukuki boyutlar da devreye girer.
Katkı Payı Alacağına Etki Etmez: Zina veya hayata kast durumunda dahi, eşlerin birbirlerine olan katkı payı veya değer artış payı alacakları ortadan kalkmaz. Bu önemli bir noktadır. Katılma alacağı, yasal mal rejiminden doğan yarı pay hakkıdır ve kusurlu eşinki azaltılabilir; ancak katkı payı alacağı, bir eşin diğerinin malına yaptığı somut maddi katkının karşılığıdır. Örneğin koca, kendi üzerine kayıtlı evin alımında karısının 100.000 TL katkısı olduğunu iddia ediyorsa veya tersi durumda, zina olsa bile bu katkı geri ödenir. Aldatan eş bile olsa, diğer eşin malına yaptığı parasal katkıyı geri isteme hakkı vardır. Nitekim örnek olarak, bir ev satın alınırken tapusu eşlerden sadece biri üzerine yapılmış fakat diğer eş 50.000 TL para vermişse, sonradan aldatan taraf dahi olsa verdiği 50.000 TL’nin boşanma sırasındaki güncel değerini geri alabilir. Kanun koyucu, zina eden eşe bir nevi ceza olarak yarı yarıya pay hakkını kaldırabilmeye imkân tanımış ancak doğrudan doğruya malvarlığına yaptığı katkının iadesini engellememiştir. Bu da hakkaniyetin bir gereğidir; çünkü katkı payı alacağı diğer eşin malvarlığında doğrudan emeği veya parası bulunan eşin hakkıdır.
Maddi-Manevi Tazminat: Kusur konusunu ele alırken, boşanmada mal paylaşımından ayrı fakat ilgili bir husus olan maddi ve manevi tazminat konusuna değinmek gerekir. Boşanmada ağır kusurlu olan taraf, diğer eşe TMK m.174 uyarınca tazminat ödemekle de yükümlü tutulabilir. Özellikle zina durumunda, sadakatsiz eşten manevi tazminat talebi çok sık görülür. Hakim, kusursuz veya daha az kusurlu eşin kişilik haklarının zedelendiği gerekçesiyle uygun miktarda manevi tazminata hükmedebilir. Yine boşanma yüzünden ekonomik menfaatleri zarara uğrayan taraf, kusurlu eşten maddi tazminat isteyebilir. Bu tazminatlar, mal paylaşımı davasından bağımsız olarak boşanma davası kapsamında karara bağlanır ve genellikle toplu para veya belirli taksitler şeklinde ödenir. Zina gibi ağır kusur hallerinde mahkemeler, hem mal paylaşımında kusurlu eşin payını kısma yoluna gidebilmekte hem de tazminat ödetmek suretiyle adaleti sağlamaya çalışmaktadır.
Boşanmada Evlilik Öncesi Edinilen Mallar ve Kişisel Mal Kapsamı
Evlilikten önce eşlerin sahip olduğu malvarlıkları, boşanmada paylaşım hesabına dahil edilmez. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bir malın kimin adına ve ne zaman edinildiği önemlidir. Evlilik öncesi mallar, TMK gereği kişisel mal sayılır. Örneğin eşlerden biri evlenmeden önce bir ev satın almışsa veya arabaya sahipse, bunlar onun kişisel malvarlığıdır ve boşanma sırasında diğer eş bu malların değerine ortak olamaz. Her iki dönem (2002 öncesi ve sonrası) açısından da geçerli temel kural, evlenmeden önce alınan malların kime aitse onun olarak kaldığıdır.
Ancak uygulamada sıkça karşılaşılan bir senaryo, evlenmeden önce edinilen ancak ödemeleri evlilik içinde devam eden mallardır. Örneğin, eş düğünden kısa süre önce bir konut kredisiyle ev almıştır; evin tapusu ona aittir ama kredi taksitleri evlilik süresince ödenmeye devam etmiştir. Bu durumda evin tamamen kişisel mal olduğunu söylemek hakkaniyete aykırı olabilir. Kanun bu gibi durumlar için bir denkleştirme ve değer artış payı mekanizması öngörmüştür. Şöyle ki: Evlenmeden önce alınan bir malın bedelinin bir kısmı evlilik içinde ödenmişse, evlilik içinde ödenen kısım edinilmiş mal kabul edilir. Dolayısıyla diğer eş, o ödenen kısım üzerinden hak talep edebilir. Uygulanacak teknik şöyledir:
- Evlilik içinde ödenen miktarın, malın toplam değerine oranı hesaplanır.
- Malın boşanma sırasındaki güncel değeri tespit edilir.
- Bulunan oran, güncel değere uygulanarak, edinilmiş mala tekabül eden pay belirlenir.
- Bu pay, paylaşılacak değer olarak kabul edilir ve yarısı diğer eşe verilir.
Örnek: Ali, evlenmeden önce 100.000 TL’ye bir ev satın aldı, ancak evin kredi borçlarının 40.000 TL’lik kısmını evlendikten sonra birlikte ödediğimiz varsayalım. Bu 40.000 TL, evin alım değerinin %40’ına karşılık gelir. Boşanma esnasında evin değeri 200.000 TL olsun. Evin değerinin %40’ı olan 80.000 TL, evlilik içinde ortak emeğin ürünü sayılır. Bu 80.000 TL’nin yarısı (40.000 TL) diğer eşin katılma alacağı olacaktır. Yani diğer eş, evin tamamen kendisine ait olmadığını, ödenen krediler yoluyla bu evde 40 bin TL değerinde hakkı olduğunu ileri sürebilir. Hakim de bu hesaba göre karar verir. Ali evin sahibi olarak kalmaya devam eder, ancak diğer eşe 40.000 TL ödemek durumunda kalır.
Benzer durum, evlenmeden önce alınan ancak evlilikte değeri artan mallar için de geçerli olabilir. Örneğin, evlilikten önce eşin sahip olduğu bir arsa, evlilik süresinde imar geçerek değerlendi ya da üzerine ev yapıldı. Diğer eşin bu değer artışında katkısı varsa (maddi ya da manevi), değer artış payı alacağı talep edebilir (TMK m.227). Bu, katkı oranında değer kazancına ortak olmayı sağlayan bir mekanizmadır. Diyelim ki koca, bekarken bir arsa sahibi idi; evlendikten sonra kadının da desteğiyle üzerine bina yaptırdılar. Arsanın kendisi kocanın kişisel malı olsa bile, kadının emeği veya parasal katkısı ile yaratılan değer artışı paylaşıma tabi olur.
Özetle, evlilik öncesi mallar prensip olarak kişisel maldır ve diğer eşin mal rejimi alacağına konu olmaz. Ancak evlilik içinde bu mallara yapılan ödemeler ya da sağlanan katkılar boşa gitmez; katkı yapan eş, oransal olarak hakkını alır. Bu nedenle evlilik öncesi malı olan kişiler de, eşlerinin olası katkı ve ödemelerini dikkate almalıdır. Eşler arası anlaşmalarla (mal rejimi sözleşmeleriyle) evlilik içinde kazanılan bazı değerler de kişisel mal olarak kararlaştırılabilir. Örneğin eşler evlenirken bir sözleşme yapıp “her iki eşin mesleki kazançları kişisel malı olacaktır” diyebilirler. Böyle bir durumda, aslında edinilmiş sayılacak gelirler de paylaşım dışı tutulabilir. Ancak bu, istisnai ve sözleşmeye bağlı bir durumdur.
Boşanmada Miras Kalan Malların Paylaşımı
Miras, evlilik içinde dahi elde edilmiş olsa, karşılıksız kazanma niteliğinde olduğu için TMK’ya göre kişisel mal sayılır (TMK m.220). Bu nedenle, bir eşin anne-babasından veya yakınından miras yoluyla kalan malvarlığı değerleri, boşanmada diğer eşle paylaşılmaz. Örneğin eşlerden biri evliyken babasından bir daire miras kaldıysa, o daire üzerinde diğer eşin yasal bir hak iddiası yoktur – daire miras alan eşin kişisel malıdır. Aynı şekilde, miras kalan nakit para, altın, tarla vs. ne olursa olsun, karşı tarafın katılma alacağı hesabına girmez.
Ancak miras kalan malın evlilik içinde getirdiği getiriler edinilmiş mal sayılabilir. Örneğin, miras kalan bir ev kiraya verilip gelir elde ediliyorsa, o kira gelirleri edinilmiş mal kategorisine girer ve diğer eş bu gelirin yarısı üzerinde hak talep edebilir. Yine miras kalan parayla evlilik sırasında yeni bir mal alınırsa, ilke olarak o mal da kişisel mal olarak kalır (çünkü yerine geçen değer kavramı vardır). Diyelim ki kadın evliyken miras olarak 200.000 TL aldı ve bu parayla bir arsa satın aldı; bu arsa da onun kişisel malı olacaktır (miras parasının yerine geçen değer). Fakat burada dikkat: Eğer arsanın değeri artarsa veya üzerine bir şey yapılırsa, diğer eşin katkısı durumunda değer artış payı gündeme gelebilir.
Miras kalan malların karıştırılması durumunda bazı sorunlar çıkabilir. Örneğin miras parası, eşlerin ortak hesabına konulup oradan harcanmışsa veya birlikte bir mal alınmışsa, kimin ne kadarı kişisel, ne kadarı edinilmiş ayırt etmek gerekebilir. Bu gibi durumlarda mahkeme kaynağı araştırarak bir çözüm bulmaya çalışır. Genel olarak, miras gibi karşılıksız kazanımların paylaşım dışı olduğunu vurgulamak önemlidir. Kimi zaman boşanma sürecinde taraflar arasında “benim ailemden kalanları birlikte yemedik mi” türünden tartışmalar olur. Hukuken, bir miras yense de harcansa da, onun geriye kalan kısmı veya yerine geçen mal yine kişisel mal sayılır. Örneğin koca evlilik sırasında miras kalan parayla araba aldı ve o arabayı ailece kullandılar; boşanmada araba kocanın kişisel malıdır. Fakat arabanın bakım masrafları vb. ortak karşılandıysa, belki ufak denkleştirme talepleri olabilir ama prensip değişmez.
Yargıtay, miras kalan malların tasfiyeye dahil edilemeyeceğini defalarca kararlarında belirtmiştir. Hatta bazı boşanma davalarında ilk derece mahkemeleri yanlışlıkla miras kalanı paylaştırmaya kalktığında, Yargıtay kararı bozup mirasın kişisel mal olduğunu hatırlatmaktadır. Örneğin Yargıtay 8. HD bir kararında, miras kalan bir taşınmazın edinilmiş mal olmadığı için paylaşım hesabına katılamayacağını açıkça vurgulamıştır (Y8HD, 2012/12142 karar). Bu, bu konuda herhangi bir tereddüde yer olmadığını gösterir.
Sonuç olarak, miras yolu ile gelen mal ve haklar ile eşlerin birbirine hediye ettiği mallar da kişisel mal sayılır. Örneğin koca karısına pahalı bir mücevher hediye ettiyse, bu kadının kişisel malıdır; boşanmada koca o mücevherin değerinin yarısını isteyemez. Aynı şekilde kadının kocaya evlenirken aldığı saat veya hediye ettiği başka bir mal da kocanın kişisel malı olur. Düğün takıları meselesi de burada akla gelebilir: Yargıtay uygulamasına göre kadına takılan ziynet eşyaları kadının kişisel malı sayılır ve erkeğe borç olarak verildiyse geri vermesi gerekir. Bu aslında mal paylaşımı davasından ayrı, iade davası konusu olsa da, miras ve bağış kapsamında benzer mantık güdülür: Karşılıksız olarak bir eşe intikal eden her şey o eşin kendi malıdır.
Boşanmada Mal Kaçırma ve Tasarrufun İptali Davaları
Boşanma sürecinde veya öncesinde, bazı kötü niyetli eşler malvarlığını eşinden kaçırmak amacıyla muvazaalı işlemler yapabilir. Halk arasında “mal kaçırma” olarak tabir edilen bu durum, genellikle boşanmada karşı tarafa düşecek katılma alacağını azaltmak için gerçekleştirilir. Örneğin eşlerden biri, boşanma arifesinde değerli malvarlıklarını akrabalarına devredebilir, mallarını düşük bedelle satmış gibi göstererek elden çıkarabilir veya bankadaki paralarını üçüncü kişilere aktarabilir. Bu gibi işlemler, diğer eşin payını yok etmeye veya azaltmaya yöneliktir ve hukuk düzeni tarafından korunmaz.
TMK m.229 (Eklenecek Değerler): Medeni Kanun, eşlerin boşanmadan önce birbirlerinden mal kaçırmasını önlemek için 229. maddede düzenleme yapmıştır. Buna göre, eşlerden biri, diğerinin katılma alacağını azaltmak kastıyla mal rejiminin sona ermesinden (boşanma davası açılmasından) önceki bir yıl içinde üçüncü kişilere karşılıksız kazandırmalarda (bağış gibi) bulunmuşsa veya olağan hediye niteliğini aşan ölçüde bağış yapmışsa, ya da bir malını diğer eşin rızası olmaksızın devredip karşılığını gizlemişse, bu işlemler tasfiyede hesaba eklenecek değer olarak katılır. Basitçe ifade etmek gerekirse, mal kaçırma amacı güden bu transferler “yok sayılır” ve sanki mal hala eşin elindeymiş gibi değerlendirilir. Örneğin koca, boşanmadan 6 ay önce yazlığını eşinin haberi olmadan arkadaşına devretmişse, mahkeme yazlığın değeri üzerinden kadının alacağını hesaplar, koca da sanki o mal duruyormuş gibi kadına ödemek zorunda kalır.
Kanun sadece son bir yıl içindeki bağış veya muvazaalı devirleri değil, aynı zamanda bedelsiz kazandırma şeklinde olmasa bile diğer eşin rızası olmadan yapılan devirleri de kapsar (eğer diğer eşin katılma alacağını azaltma kastı varsa). Yargıtay, TMK 229 kapsamına giren işlemler varsa, bunların tasfiye hesabında hiç yapılmamış gibi dikkate alınması gerektiğini belirtir. Nitekim yukarıda değindiğimiz Yargıtay 2. HD 2021/7053 sayılı kararda, mal kaçırma kastıyla devredilen bir taşınmazın yine tasfiye hesabına dahil edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Tasarrufun İptali Davası: TMK m.229’un bu düzenlemesi, malın üçüncü kişiye devrini “eşler arasındaki hesaplaşma” bakımından hükümsüz saysa da, gerçekte üçüncü kişinin mülkiyetini doğrudan ortadan kaldırmaz. Yani kocanın arkadaşına devrettiği yazlık, hukuken arkadaşın adına kalmaya devam eder; sadece koca, karısına parasal karşılığını ödemek zorunda kalır. Peki mal kaçıran eş, malları elden çıkarıp elde ettiği parayı da harcamışsa ve ödeyecek durumda değilse ne olacak? İşte bu noktada, tasarrufun iptali davası devreye girebilir. Tasarrufun iptali, normalde İcra ve İflas Kanunu (İİK m.277 vd.) kapsamında borçlunun mal kaçırma amaçlı işlemlerinin alacaklılar açısından iptali için düzenlenen bir dava türüdür. Boşanmada mal paylaşımı sonucunda alacaklı konuma düşen eş de, aslında mal kaçıran eşin borçlusuna dönüşür. Bu eş, eğer şartlar uygunsa, mal kaçırma amacıyla üçüncü kişilere yapılan devirlerin iptalini talep edebilir. Örneğin boşanmadan hemen önce koca değerli bir arsasını kardeşine devretti ve daha sonra mal paylaşımı davasında kadına yüklü bir ödeme borcu çıktı, ancak kocanın elinde ödeyecek mal kalmadı. Kadın, bu durumda İİK’ya dayalı olarak tasarrufun iptali davası açıp, söz konusu arsa devrinin iptalini ve arsanın bedelinden kendi alacağının tahsilini talep edebilir. Tasarrufun iptali davası, alacaklıya (burada alacaklı konumundaki eşe) malın üçüncü kişiye devrine rağmen o mala el atabilme imkanı verir. Elbette bu davanın da kanunen öngörülen şartları vardır: Devredilen malın karşılıksız devri ya da aldatma amacıyla cüzi bedelle devri gibi. Ayrıca tasarrufun iptali davası, borçlunun aciz halinde bulunmasını (borcu ödeyemeyecek durumda olmasını) gerektirir. Mal kaçırma durumlarında bir diğer hukuki yol da tapu iptali ve tescil davası olabilir. Eğer üçüncü kişiye devir tamamen muvazaalı ise (yani aslında satış gibi gösterilip hiç bedel alınmamışsa ve üçüncü kişi de bu oyunun parçasıysa), alacaklı eş tapu iptali ve tescil talebiyle, malın yeniden borçlu eş adına tescilini sağlayıp üzerine haciz koydurabilir. Bu tür davalar karmaşık ve uzun olsa da, hukuk sistemimiz kötü niyetli mal kaçırma işlemlerine karşı eli boş dönülmemesi için çeşitli imkanlar sunmaktadır.
Özetle: Eşler boşanma sürecinde mal varlıklarını gizleme veya kaçırma girişiminde bulunmamalıdır, bulunurlarsa da hukuken bundan kazanç elde edemezler. Boşanma davası açıldıktan sonra taraflardan biri, diğerinin bu tür girişimlerini fark ederse hemen mahkemeden ihtiyati tedbir talep etmelidir. Tedbir kararıyla malların devri engellenebiliyorsa en etkilisi budur. Eğer kaçırma gerçekleşmişse, mal paylaşımı davasında bunların hesaba katılacağını ve gerekirse iptal davalarıyla geri alınabileceğini bilmek gerekir. Yargıtay’ın da ifade ettiği gibi, mal rejiminin tasfiyesinde yapılan hileli tasarruflar “hiç yapılmamış gibi” değerlendirilir. Nihayetinde amaç, dürüst davranan eşin hakkını korumak ve kötü niyetli eşin bu yolla avantaj sağlamasına engel olmaktır.
Boşanmada Mal Paylaşımı Hesaplamaları ve Örnek Senaryolar
Mal paylaşımı sürecinin daha iyi anlaşılması için, çeşitli varlık türleri üzerinden örnek hesaplamalar yapmak faydalı olacaktır. Bu bölümde ev, araba, şirket hissesi gibi yaygın malvarlığı unsurlarının nasıl paylaşıldığını örneklerle açıklayacağız. Ayrıca katkı payı ve değer artış payı gibi kavramların hesaplanmasına ve boşanmada maddi taleplerin somut senaryolarla ne şekilde belirlendiğine değineceğiz.
Ev, Araba, Şirket Gibi Varlıkların Paylaşımı
Gayrimenkul (Ev, Arsa) Paylaşımı: Evlilik içinde satın alınan bir ev veya arsa, genelde yüksek değerli bir edinilmiş maldır ve boşanmada en önemli paylaşım kalemlerinden biridir. Ev kimin adına kayıtlı olursa olsun, eğer edinilmiş mal niteliğindeyse her iki eş de değerinin yarısına hak sahibidir. Hesaplama yapılırken, evin boşanma sırasındaki piyasa değeri tespit edilir; varsa kalan kredi borcu düşülür; kalan net değer ikiye bölünür. Örneğin, evlilik sürecinde alınan bir evin değeri 1.000.000 TL, üzerinde kalan ipotek borcu 200.000 TL olsun. Net değer 800.000 TL’dir ve her eşin 400.000 TL pay hakkı vardır. Ev genellikle fiilen kimin kullanımındaysa (örneğin çocuklarla kalan anne) onda kalmaya devam edebilir, ancak diğer eşin payı ona ödenir. Taraflar anlaşamazsa, mal paylaşımı davasında hakim evin satılarak bedelin paylaşılmasına da karar verebilir. Uygulamada, taraflardan biri evin kendisinde kalmasını ister ve diğerine onun payını ödemeyi kabul ederse, mahkeme bu şekilde karar verebilmektedir (bu durum özellikle aile konutu ise ve çocuklar varsa tercih edilir).
Ev gibi taşınmazların paylaşımında bir husus da Aile Konutu Şerhi ve aile konutunun özgülenmesi meselesidir. Aile konutu, ailenin sürekli ikamet ettiği konuttur ve kanunen özel bir korumaya sahiptir. Boşanmada, özellikle velayet kendisine verilen eş, aile konutunun kendisine tahsis edilmesini talep edebilir. TMK m.254’e göre, sağ kalan eşe tanınan mülkiyet hakkı gibi, boşanmada da bazı durumlarda aile konutunun mülkiyetinin çocukların yararı gözetilerek eşlerden birine verilmesi söz konusu olabilir. Ancak bu durum, mal rejimi tasfiyesinden ziyade hakim takdiriyle olabilecek bir durumdur ve pratikte nadiren uygulanır (daha çok ölüm halinde mirasçılara karşı kullanılır). Boşanmada daha sık karşılaşılan, aile konutu şerhinin kaldırılması ve evin mal paylaşımı kapsamında değerinin bölüşülmesidir.
Örneğin, Ahmet ile Berna boşanırken, iki taraf da aile konutu olan evi istemektedir. Evin değeri 600.000 TL’dir. Hakim, evin Berna’da kalmasına, Berna’nın Ahmet’e 300.000 TL ödemesine ve evin tapusunun Berna adına tesciline karar verebilir. Böylece Berna evde çocuklarıyla yaşamaya devam eder, Ahmet ise payına düşen meblağı alır. Bu, aynen taksim (aynı malın taksimi) yerine para ödenmesi suretiyle denkleştirme yoluyla bir çözümdür ve mal rejimi tasfiyesinin amacına uygundur.
Taşınır Mal (Araba vb.) Paylaşımı: Otomobil, tekne, motosiklet gibi motorlu taşıtlar da edinilmiş mal olarak sıkça paylaşım konusu olur. Araba kimin üzerine kayıtlıysa onunda kalması yaygındır, zira günlük kullanım açısından böylesi mantıklıdır. Ancak diğer eş, arabanın piyasa değerinin yarısını katılma alacağı olarak talep edebilir. Hesaplama yapılırken yine aracın boşanma sırasındaki ikinci el piyasa değeri baz alınır. Örneğin evlilikte alınmış bir araba boşanma sırasında 200.000 TL ediyorsa, diğer eş 100.000 TL alacaklı olur. Eğer araç evlilik sırasında satılmış veya başkasına devredilmiş ise, yukarıda mal kaçırma bölümünde anlatıldığı gibi bu değer yok sayılamaz; araba satılmış olsa bile değeri hesaba katılır. Pratikte, eşlerden biri araba gibi taşınırı nakde çevirip harcamış olabilir. Bu durumda mahkeme, elden çıkarılan malın değerini bilirkişi ile tespit ettirip sanki mevcutmuş gibi paylaşım hesabına dahil eder. Yani “Araba ben sattım gitti, onun parasını çoktan harcadım” diyerek diğer eşin hakkını sıfırlamak mümkün değildir. Yargıtay da bu konuda “boşanma davası açılmadan önce satılan mallar dahi mal paylaşımında hesaba katılır” demektedir. Sonuç olarak, araba gibi taşınırlar paylaştırılırken genelde fiziksel bölüşüm değil parasal denkleştirme söz konusudur.
Şirket Hisseleri ve İşletmelerin Paylaşımı: Eşlerden birinin sahibi veya ortağı olduğu şirketler, işletmeler ve bunlardaki hisseler de mal rejimi kapsamında değerlendirilebilir. Eğer şirket hissesi veya işletme evlilik içinde edinilmişse, onun da tasfiyede göz önüne alınması gerekir. Örneğin koca evliyken bir limited şirket kurmuş ve %100 hissesine sahip olmuşsa, bu hisselerin değeri edinilmiş mal olarak yarı yarıya paylaşılır. Tabii ki burada diğer eş ortak olarak şirkete girmez; hisseler kocada kalır ancak karısına değerin yarısı kadar bir alacak hakkı doğar. Şirket hisselerinin gerçek piyasa değeri tespit edilmelidir. Mahkeme, gerektiğinde mali müşavir veya bilirkişi aracılığıyla şirketin malvarlığını, kâr durumunu, marka değerini vs. hesaplatarak hisselerin değerini belirler. Ardından bu değer üzerinden diğer eşin alacak miktarı hesaplanır. Eğer şirket hissesi 01.01.2002’den önce edinilmişse, yani eski kanun döneminde veya evlilik öncesinde alınmışsa, bu kişisel mal sayılır ve paylaşım dışı kalır. Fakat dikkat edilmesi gereken bir husus var: Şirket hissesi eski olsa bile, o hisseden evlilik süresince elde edilen kâr payları, gelirler edinilmiş mal kapsamındadır. Yargıtay’ın bir kararında örneklenmiştir: Eş, 1999’da bir anonim şirket hissesi edinmiş, 2002-2018 arasında bu hisse sayesinde 100.000 TL kazanç elde etmiştir; hisse eski tarihli olduğu için paylaşılamaz ama bu 100.000 TL kazancın yarısı diğer eşin katılma alacağıdır. Dolayısıyla şirketle ilgili de olsa evlilik içinde akan gelirler paylaşıma girer.
Ayrıca, eşlerin şirketine yaptığı katkılar da önem kazanır. Örneğin karı-koca ortak bir işyeri işletiyor ancak resmi olarak koca tek ortak görünüyorsa, boşanmada kadın emeğinin karşılığı olarak şirket değerinin yarısını talep edebilir. Bu durumda da şirketin değeri hesaplanıp yarısı kadına verilir. Eğer şirket hisseleri pay edilmiş bir sermaye ise, mahkeme bunların parasal karşılığını hükme bağlar. Taraflar anlaşırsa, hisselerin bir kısmının diğer eşe devri de mümkün olabilir ancak bu nadir bir durumdur (genelde kimse boşandığı eşiyle ortak kalmak istemez).
Borçlar ve Kreditörlere Karşı Durum: Burada değinilmesi gereken bir diğer nokta, eşlerin borçlarının paylaşımı meselesidir. Edinilmiş mallara dair borçlar, o malın değerinden düşülerek hesap yapıldığı için, aslında borçlar da dolaylı olarak yarı yarıya paylaşılmış olur. Diyelim ki evlilik içinde eşlerin ortak bir kredi kartı borcu birikti, ya da düğün masraflarından kalan bir borç ödendi; bunlar edinilmiş malların değerini fiilen azaltır, dolayısıyla paylaşılacak artık değere yansımaz. Ayrıca eşlerin üçüncü kişilere borçları mal paylaşımı davasına konu edilmez; mal rejimi davası sadece eşler arasında alacak verecek ilişkisini düzenler. Eşlerin dış borçlarına ise, kim borçluysa o muhataptır. Fakat mal rejimi sonucunda bir eşe alacak hakkı doğmuşsa ve diğer eş bunu ödemezse, alacaklı eş icra takibi yaparak tahsil yoluna gidebilir. Bu durumda yukarıda bahsettiğimiz tasarrufun iptali gibi yöntemler, alacaklının (eşin) üçüncü kişilere devredilen mallara ulaşmasına olanak sağlar.
Katkı Payı ve Değer Artış Payı Hesaplamaları
Katkı Payı Alacağı: Katkı payı kavramı, özellikle 2002 öncesi mal ayrılığı rejimi döneminde ortaya çıkmış ve halen bazı durumlarda uygulanan bir haktır. Eşlerden biri, diğerine ait bir malın edinilmesine maddi katkı sağlamışsa, bu katkısının karşılığını boşanma sonrası talep edebilir. Örneğin eşlerden biri, diğerinin adına kayıtlı bir evin alımına para vermiş, inşaatında çalışmış veya benzeri somut katkılar yapmışsa, katkı oranında bir alacak hakkı doğar. Bu hak, evlilik birliği sona erince istenebilir (evlilik devam ederken istenemez).
Katkı payı alacağı hesaplanırken, katkı yapılan malın boşanma anındaki değeri esas alınır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre katkı payı, katkının oransal değeri üzerinden ödenir. Örneğin kadın, kocasının adına olan arsanın alımına %30 katkıda bulunduysa, arsa boşanma anında 500.000 TL değere sahipse kadının 150.000 TL alacağı olur. Bu, eski mal rejiminde geliştirilmiş bir yöntemdi ancak 2002 sonrasında edinilmiş mallara katılma rejimi geldiği için çoğu durumda gerek kalmamıştır; zira artık mal ortak kabul edildiği için doğrudan yarı paylaşım yapılıyor. Katkı payı alacağı, daha çok şu durumlarda gündeme gelir:
- 2002 Öncesi Edinilen Mallar: Eşler 2002’den önce evlendiler ve o dönemde mal ayrılığı rejimi geçerliydi. Kimin üzerine mal alındıysa onun oluyordu. Eğer diğer eş o malda katkıda bulunduysa, mal ayrılığı olduğu için pay alamazdı ama katkı payı talep edebilirdi. Halen günümüzde, evlilikleri 2002’den önce başlamış olan ve o dönemde mal edinmiş olan çiftler bu tip davaları sürdürebiliyor. Yargıtay kararları, 2002 öncesi katkı payı alacaklarının da 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu belirtmiştir.
- Kişisel Mal Olan Değere Katkı: Eşin kişisel malı niteliğindeki bir varlığa diğerinin katkısı varsa (miras kalan parayla alınan eve ortak para konması gibi), katkı yapan eş değer artış payı veya katkı payı talep edebilir. TMK m.227 bu konuda “değer artış payı” kavramını getirerek, katkının boşanma anındaki değer üzerinden ödenmesini düzenler. Esasen değer artış payı, katkı payının kanunlaşmış halidir.
Değer Artış Payı Alacağı: TMK m.227’ye göre bir eş, diğer eşin herhangi bir malının edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunmuşsa, bu katkısıyla o malın değerinde bir artış sağlamışsa, bu artışın karşılığını isteyebilir. Bu alacak hesaplanırken katkının malın edinilmesine etkisi ve malın tasfiye anındaki (boşanma sırasındaki) değeri dikkate alınır. Örneğin, koca evlilik öncesi bir ev sahibi idi (kişisel mal), evlendikten sonra kadın kendi birikimiyle bu evde büyük bir tadilat yaptırdı ve evin değeri bu sayede arttı. Boşanma halinde kadın, evin değerindeki artıştan payını talep edebilir. Tadilata harcadığı para ve evin değerine etkisi hesaplanarak, örneğin evin değeri 100.000 TL yükseldiyse bunun kendi katkısı oranındaki kısmını alır.
Değer artış payı alacağı hesaplanırken formül genellikle şöyle işler: Katkı miktarının, malın katkı sağlanan andaki değerine oranı bulunur; malın boşanma anındaki değerine bu oran uygulanarak alacak belirlenir. Bu aslında evlenmeden önce alınıp kredisi evlilikte ödenen ev örneğinde yaptığımız hesaplama ile aynıdır. Örneğin 50.000 TL katkı yapılan bir mal o tarihte 200.000 TL ediyordu, oran %25’dir; mal boşanma zamanı 400.000 TL ediyorsa, değer artış payı 400.000 * 0,25 = 100.000 TL olarak hesaplanır. Bu 100.000 TL, katkı yapan eşin toplam alacağıdır (bunun zaten yarısı “kendi hakkı” olarak değil tamamı onun katkısının karşılığıdır, çünkü mal kişisel mal olduğu için aksi halde hiç pay alamayacaktı).
Örnek Senaryo (Katkı Payı): Ayşe ve Mehmet 1995’te evlendi. O dönem yasal rejim mal ayrılığıydı. 1998’de Mehmet kendi adına bir ev aldı, bedelinin 60.000 TL’sini Ayşe’nin ailesinin takılarıyla karşıladılar (Ayşe bu kadar katkı yaptı). Evin değeri o tarihte 150.000 TL idi. 2005’te boşandılar (artık edinilmiş mallara katılma dönemi başlamıştı ama ev 2002 öncesi alındı). Boşanma sırasındaki evin değeri 300.000 TL. Ayşe, ev mal ayrılığı döneminde Mehmet’e ait olduğu için direkt pay alamıyor, fakat katkı payı davası açıyor. Katkı oranı = 60.000 / 150.000 = %40. Evin son değeri 300.000 TL olduğundan, Ayşe’nin alacağı = 300.000 * %40 = 120.000 TL. Görüldüğü gibi Ayşe, yaptığı katkının enflasyon ve değer artışına uyarlanmış karşılığını almış oluyor. Bu hesabı mahkeme bilirkişi aracılığıyla yapıp hükme bağlıyor.
Örnek Senaryo (Değer Artış Payı): Zeynep, evlenmeden önce babasından bir dükkan devraldı (değer: 200.000 TL). Evlilikten sonra eşi Ali ile birlikte bu dükkanı büyüttüler, Ali kendi birikiminden 100.000 TL sermaye koydu ve dükkana ekleme yapıldı. Dükkanın değeri bu sayede 400.000 TL’ye çıktı. Boşanma anında dükkan 500.000 TL ediyor. Dükkan Zeynep’in kişisel malı ama Ali’nin 100.000 TL katkısı var. Katkı oranı = 100.000 / 300.000 (ilk değer 200 + katkı 100 = 300 kabul ediliyor) ≈ %33.3. Son değer 500.000 TL olduğuna göre Ali’nin değer artış payı alacağı ≈ 166.500 TL olur. Bu parayı Zeynep’ten talep edebilir.
Bu örnekler, karmaşık gibi görünse de, hak ve nesafet ilkesiyle şekillenmiş hesaplamalardır. Eş, karşı tarafın malına gerçek bir maddi katkıda bulunmuşsa, evlilik birliği sona erdiğinde katkısının boşa gitmemesi için bu tip hesaplamalar devreye girer.
Tazminat (Maddi-Manevi) Hesaplamaları: Boşanmada mal paylaşımı davasının dışında kalan ancak ekonomik sonuçlara etki eden maddi ve manevi tazminat konusunun hesaplanması tamamen hakimin takdirine bağlıdır. Kanun, manevi tazminatın uygun bir miktar olacağını, maddi tazminatın ise mevcut veya beklenen menfaatlerin boşanma yüzünden zedelenmesi ölçüsünde belirleneceğini söyler (TMK m.174). Örneğin, ev hanımı bir kadın boşanınca ciddi bir gelir kaybına uğrayacaksa, hakim kocanın maddi gücüne göre ona toplu bir maddi tazminat takdir edebilir. Manevi tazminatta ise, yaşanan acı, üzüntü, onur kırıcı durumların derecesi ve tarafların kusuru önemli rol oynar. Genellikle zina, şiddet gibi vakalarda manevi tazminata hükmedilir. Rakamlar emsal kararlarda farklılık göstermekle birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına uygun ve kusur oranlarıyla orantılı bir miktar saptanır.
Özetle, mal paylaşımı hesaplamaları yapılırken maddi matematiksel yöntemler devreye girerken (katılma alacağı, katkı payı gibi), manevi boyuttaki tazminatlar daha sübjektif değerlere göre kararlaştırılır. Taraflar, taleplerini makul gerekçelerle desteklemeli; örneğin “şu kadar altın verdim, katkım var” veya “boşanma sonrası şu imkanı kaybedeceğim” gibi somut açıklamalar yapmalıdır. Mahkeme de hem bu taleplerin hukukiliğini inceler hem de uzman raporlarıyla (bilirkişi, değerleme uzmanı vs.) destekleyerek hesaplamaları yapar.
Yargıtay Kararları ve Emsal Vakalar
Türkiye’de boşanmada mal paylaşımı konusunda yıllar içerisinde çok sayıda Yargıtay kararına konu olmuş uyuşmazlık bulunmaktadır. Bu kararlar, kanun hükümlerinin somut olaylara nasıl uygulandığını göstermesi bakımından önemlidir. Aşağıda, mal paylaşımıyla ilgili dikkat çeken bazı Yargıtay kararları ve emsal vakalardan özetler yer almaktadır:
- Zina Yapan Eşin Payının Azaltılması (Y2HD, 2024): Yukarıda ayrıntılı ele aldığımız üzere, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2024 yılında verdiği bir kararla, aldatma nedeniyle boşanan davada kusurlu eşin edinilmiş mallardan alacağı payın yarıdan daha az olmasını hukuka uygun bulmuştur. Olayda koca eşini aldatmış, mahkeme kocanın katılma alacağını tamamen kaldırmış ve ayrıca kocayı manevi tazminata mahkum etmiştir. Koca temyize gidince, Yargıtay hakimin TMK 236/2’ye göre takdir yetkisini doğru kullandığını belirterek kararı onamıştır. Bu karar, zina halinde kusurlu eşe “mal yok” manşetleriyle basına da yansımıştır. Emsal niteliği, benzer ağır kusur durumlarında diğer mahkemelere yol göstermesidi
- Mal Kaçırmaya Karşı Değer Tespiti (Y2HD, 2021/7053): Bu kararda, boşanma davası açılmadan hemen önce kocasının başkasına devrettiği bir taşınmazın değeri ihtilaf konusu olmuştur. İlk mahkeme, taşınmazın devredildiği tarihteki değerini hesaba katmış; Yargıtay ise bunun yanlış olduğunu, tasfiye tarihi itibariyle (yani karar tarihine en yakın tarihteki) değerin belirlenmesi gerektiğini ve malın devredilmemiş gibi hesaba katılması gerektiğini vurgulamıştır. Böylece Yargıtay, mal kaçırma amaçlı işlemlerin değer bakımından da eşin aleyhine kullanılmasını engellemiştir. Bu karar, TMK 229 uygulamasına güzel bir örnektir: Eşin amacı ne olursa olsun, malvarlığı değerleri en güncel haliyle ve sanki elden çıkarılmamış gibi paylaşıma dahil edilir.
- Zamanaşımı (YHGK, 2013/520): Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013 tarihli bu kararında, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra mal rejimi alacakları için 10 yıllık zamanaşımı süresi olduğu kesin bir dille ifade edilmiştir. Olayda, boşanma 2002’de kesinleşmiş olmasına rağmen 2012’de açılan mal paylaşımı davasında zamanaşımı itirazı yapılmış; HGK, TMK 178’in (boşanmadan kaynaklanan davalar için 1 yıllık hak düşürücü süre) mal rejimi alacaklarına uygulanamayacağını, bunun yerine TBK 146’daki 10 yıllık genel zamanaşımının geçerli olduğunu belirtmiştir. Bu karar, o döneme kadar süren bazı tartışmalara son noktayı koymuştur. Artık uygulama birliği sağlanmış; boşanmadan itibaren 10 yıl içinde talep edilmeyen mal paylaşımı alacaklarının zamanaşımına uğrayacağı kabul edilmiştir.
- Transito (Geçiş) Dönemi Uygulaması (Y8HD, 2017/11614): Eşler 2000 yılında evlenmiş, 2009’da boşanmıştır. Bu gibi durumlarda 2002 öncesi mal ayrılığı, 2002 sonrası edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2017 tarihli bu kararında, böyle bir evlilikte 2002 öncesinde alınan malların kişisel mal, 2002-2009 arası edinilenlerin ise edinilmiş mal olduğu netleştirilmiştir. Kararda ayrıca, kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mal sayılacağı (TMK 219/4) ve tasfiye anında mevcut edinilmiş malların yarı yarıya paylaşılacağı belirtilmiştir. Örneğin kararda adı geçen Limited Şirketi, 1998’de kurulduğu için kişisel mal kabul edilmiş; ancak bu şirketin 2002 sonrası sağladığı gelirler varsa onların paylaşılması gerekeceği ifade edilmiştir. Bu karar, eski ve yeni rejim arası geçişe dair yol göstericidir.
- Mirasın Kapsama Girmemesi (Y8HD, 2014/13668): Bir başka karar, miras kalan değerin paylaşıma dahil edilmeyeceğini hatırlatır niteliktedir. 2014 tarihli bu Yargıtay 8. HD kararında, davacı eşin talebi miras kalan bir taşınmazın değerine ilişkinse de, mahkeme mirasın kişisel mal olduğunu belirtmiştir. Hatta ilginç bir şekilde bu kararın konusu, piyango bileti geliri ile ilgilidir: Yargıtay, piyango ikramiyesinin edinilmiş mal olduğu ve paylaşıma dahil edileceğini söylerken, arka planda miras gibi karşılıksız kazanımların ayrı tutulduğunu vurgulamıştır. Bu, her talep kaleminin niteliğine göre değerlendirilmesi gerektiğini gösterir.
- Katkı Payında Evlilik Birliğinin Sona Ermesi Şartı (Y8HD, 2014/3820): Bu kararda Yargıtay, daha boşanma davası sonuçlanmadan katkı payı alacağının talep edilemeyeceğini netleştirmiştir. Davacı eş, henüz boşanma kesinleşmeden mal paylaşımı davası açmış ve içinde katkı payı talebi de yer almıştır. Yargıtay, katkı payı istenebilmesi için evliliğin sona ermiş olması gerektiğini, boşanma davası sürerken bunun karara bağlanamayacağını belirtmiştir. Bu doğrultuda, mal paylaşımı davasının bekletici mesele yapılması (boşanma davası bitene dek beklenmesi) gerektiği de vurgulanmıştır. Bu karar, usul yönüyle önem taşır: Katkı payı veya katılma alacağı için önce boşanmanın kesinleşmesi lazım, aksi takdirde dava bekletilir.
- Evlilik İçi Satışlar (Y8HD, 2012/1841): Bu kararda Yargıtay, eşler arasındaki malların devrine dair önemli bir noktaya temas etmiştir. Boşanmadan kısa süre önce eşlerden biri diğerine bir mal sattıysa veya devrettiyse, bunun gerçek bir satış mı yoksa mal kaçırma mı olduğu incelenir. 2012 tarihli kararda, koca kendi üzerine olan bir taşınmazı boşanmadan hemen önce eşine devretmiş, sonra da “zaten onun payıydı” demiştir. Yargıtay, eğer bu devir gerçek bir bedel karşılığı yapılmamışsa, bunun da tasfiye dengesini bozmaması gerektiğini belirtmiştir. Yani eşler arası olağan dışı mal devri işlemleri de mercek altındadır.
- Somut Örnek: Ev Hanımının Pay Hakkı (Emsal Vaka): İzmir’de görülen bir davada, 30 yıllık ev hanımı bir kadın, kocasının üzerine kayıtlı malların yarısı için katılma alacağı talebinde bulunmuştur. Koca, “Eşim çalışmadı, kazanmadı, mal da almadı” diyerek itiraz etmiştir. Mahkeme ise “Evin idaresi, çocukların bakımı da emek değeri taşır, dolayısıyla kadının emeği olmasa erkeğin bu malvarlığını edinmesi mümkün olmayabilirdi” gerekçesiyle kadına yarı pay vermiştir. Koca kararı temyiz etmiş ancak Yargıtay mahkemenin takdirini onaylamıştır. Bu örnek, bir gelir getirmeyen ev hanımının bile yasal olarak mal paylaşımında hak sahibi olduğunu, emeğin yalnız para kazanmak olmadığını gösterir. Yargıtay kararları da ev hanımlarının katılma alacağı hakkını açıkça desteklemektedir.
- Emsal Vaka: Yüksek Gelirli Eşin Mal Kaçırma Girişimi: Ankara’da yaşanan bir olayda, iş adamı koca boşanma sürecinde milyonlar değerindeki ticari mallarını yakınlarına devretmiş, boşanma kesinleşince karısı mal paylaşımı davası açmıştır. İlk derece mahkemesi, kocanın neredeyse hiç malı kalmadığı gerekçesiyle kadının talebini düşük bir miktarla sınırlamış; ancak Yargıtay devredilen malların değerinin de hesaba katılması gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Tekrar görülen davada, kocanın kaçırdığı tüm malvarlığının değerleri bilirkişi ile belirlendi, bu değerler sanki kocanın üzerinde gibi düşünülerek kadının alacağı hesaplandı ve koca bu yüksek miktarı ödemeye mahkum edildi. Bu vaka, Yargıtay’ın “mal kaçıran kocaya göz açtırmadığı” şeklinde basında yer aldı. Eşlerin ekonomik gücü ne olursa olsun, kanun önünde eşitlik ilkesiyle korunduklarının bir göstergesi oldu.
- Emsal Vaka: İşçi Emeklilik İkramiyesinin Paylaşımı: Bir başka örnekte, uzun yıllar kamu görevlisi olarak çalışan koca emeklilik ikramiyesi almaya hak kazanmış, ancak boşanma davası ikramiyenin ödenmesinden kısa süre önce açılmıştı. Kadın, boşanmadan sonra kocanın aldığı emeklilik ikramiyesinin yarısını talep etti. Mahkeme, ikramiyenin çoğunlukla evlilik süresindeki hizmete dayandığını, dolayısıyla edinilmiş mal kapsamında olduğunu belirtti. Yargıtay da kadının talebini haklı bularak, emeklilik ikramiyesinin evlilik içinde geçen süreye tekabül eden kısmının yarısının katılma alacağı olarak hesaplanmasına hükmetti. Bu karar, özellikle işçi ve memurlar açısından önemli bir emsal teşkil etti: Emeklilik tazminatı, ikramiye gibi ödemeler, ödenme tarihi boşanmadan sonra bile olsa, eğer evlilik içinde çalışılan süre karşılığıysa paylaşıma tabi olabilir.
Yukarıdaki emsal karar ve vakalar, boşanmada mal paylaşımının çok yönlü ve her olayın kendi koşullarına göre değerlendirme gerektiren bir süreç olduğunu gösteriyor. Yargıtay’ın ilke kararları, alt mahkemeler için bağlayıcı olmasa da yol gösterici nitelikte. Özellikle Hukuk Genel Kurulu kararları ve aynı doğrultudaki Daire içtihatları, uygulamada istikrar sağlıyor. Nihayetinde, her boşanma davasının kendine özgü dinamikleri var; malvarlığı bileşimi, evlilik süresi, eşlerin katkıları, kusur durumları ve ekonomik şartlar değişkenlik gösteriyor. Mahkemeler, bu değişkenleri göz önüne alarak ve Yargıtay içtihatlarından faydalanarak adil bir paylaşım sağlamaya çalışıyorlar.
Mal Paylaşımı Açısından Farklı Ekonomik Gruplar ve Taraflar İçin Bilgilendirici Notlar
Boşanmada mal paylaşımı konusunda kanuni düzenlemeler herkes için ortak olsa da, uygulamanın yansımaları ve önem derecesi kişilerin sosyo-ekonomik durumlarına göre değişebilir. Aşağıda, farklı gruplardan kadın ve erkeklerin nelere dikkat etmesi gerektiğine dair rehber niteliğinde bilgiler sunulmuştur.
Kadın ve Erkek Hakları Bakımından Eşitlik İlkesi
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Türk Medeni Kanunu evlilik birliğinde ve boşanmada eşlerin haklarında tam eşitlik öngörür. Mal paylaşımı konusunda da kadın veya erkek ayrımı yoktur; kim daha fazla kazanmış, kim evde oturmuş fark etmeksizin, edinilmiş mallar yarı yarıya paylaşılır. Toplumda zaman zaman “kadın çalışmıyorsa hak talep edemez” veya “erkek evi almışsa kadın hiçbir hak alamaz” gibi yanlış inanışlar olabiliyor. Oysa yukarıda da incelediğimiz gibi, ev hanımlığı da dahil olmak üzere evliliğe yapılan her türlü katkı değerli kabul edilir ve yasal rejimde zaten kadının haklarını koruyan bir mekanizma vardır.
Çalışmayan / Ev Hanımı Kadınlar: Eğer kadın evlilik süresince çalışmadıysa veya düşük gelirli bir işte çalıştıysa, genellikle ailede birincil gelir kazanan erkek olur ve mallar onun üzerine alınır. Kanun, bu durumda kadını korumak üzere, kocanın üzerine olan edinilmiş malların değerinin yarısını kadına tahsis eder. Bu, kadının ev içi emeğinin bir karşılığıdır. Ev hanımı kadınlar, boşanma sonrasında hiçbir gelirleri olmasa bile, evlilikte edinilen mallardan alacakları pay sayesinde maddi güvenceye sahip olabilirler. Ayrıca ev hanımı kadın yoksulluk nafakası talep edebilir (bu rehberin konusu olmamakla birlikte önemli bir haktır), böylece geçimini sürdürmek için düzenli nafaka alma hakkına da sahiptir. Özetle, ev hanımı olduğunuza bakmaksızın, boşanmada mal paylaşımında hakkınız yarı orandadır. Hakkınızı talep etmekten çekinmeyin ve bu konuda bilinçli olun.
Çalışan Kadınlar / Gelir Getiren Kadınlar: Eğer kadın da çalışıyor ve gelir elde ediyorsa, zaten kendi kazandıkları edinilmiş mal sayılacaktır. Bu durumda genellikle her iki taraf da mal sahibi olur. Ancak pratikte kadınların kazancı çoğu zaman aile masraflarına veya çocuklara harcanırken, birikim yapma işi erkekte kalabilir. Bu yüzden çalışan bir kadın da, kocasının üzerine yapılmış yatırımlar için pay talep etmelidir. Aynı şekilde, kadın kendi kazancıyla mal edindiyse, koca da onun değeri üzerinden yarı pay hakkına sahip olur. Burada hassas denge, kadın-erkek rollerinden ziyade kimin adına mal biriktiği üzerinedir. Çiftler aralarında anlaşarak bazı malları kadının bazılarını erkeğin üstüne yapmış olabilir; boşanmada hepsi toplanıp yarı yarıya bölünür.
Erkeklerin Hakları: Boşanma sonrası mal paylaşımı çoğu zaman erkeklerin mal kaybettiği bir süreç gibi algılansa da, bu her zaman doğru değildir. Kanun karşısında erkek de kadın da eşit hakka sahip. Örneğin karı-koca çalışıyor ve kadın kocasından daha çok mal varlığı edinmiş olabilir; bu durumda erkek de kadının mallarının yarısını alacaktır. Erkeklerin bilmesi gereken, evlilik içinde kendilerine ait olduğunu düşündükleri birikimlerin aslında eşleriyle ortak olduğudur. Boşanma anında “bu benim param, vermek istemiyorum” deme lüksü yoktur, çünkü yasal düzen bunu ortak hesap olarak görür. Bu nedenle erkekler de mal rejimi konusunda planlı olmalıdır: Eğer edinilmiş malların paylaşılmasını istemiyorlarsa evlilik başında mal rejimi sözleşmesi yaparak mal ayrılığı rejimini seçebilirler. Böyle bir sözleşme yapılmadıysa, boşanmada yarı yarıya bölüşmeyi kabul etmek zorunda olduklarını bilmelidirler.
Mal Paylaşımında İşçi ve Memurlar (Ücret Gelirlileri) İçin Rehber
İşçi, memur gibi düzenli maaş geliriyle çalışan kesimler için evlilik sırasında edinilen en büyük değer genellikle ev, araba, bir miktar birikim ve emeklilik hakları olur. Bu grup için dikkat edilmesi gereken noktalar:
- Kıdem Tazminatı ve Emeklilik İkramiyesi: Eğer boşanma, emeklilik dönemine yakın veya emeklilik sonrasında gerçekleşiyorsa, işçinin kıdem tazminatı ya da memurun emeklilik ikramiyesi önemli bir gündem maddesi olabilir. Yargıtay’ın bazı kararlarında, evlilik süresince çalışılan yıllara denk gelen kıdem tazminatı/ikramiye tutarının edinilmiş mal olarak paylaşıma dahil edilebileceği belirtilmiştir. Örneğin 20 yıl evli kalan bir memur boşandıktan bir yıl sonra emekli olsa, 20 yıllık kısmın ikramiyesi için eşi pay talep edebilir. Bu konuda henüz tam yerleşik bir uygulama olmasa da, çalışan eşlerin bu ihtimali göz önünde bulundurması gerekir. Eşinizin emeklilik birikimi veya tazminatı evlilik içinde kazanıldıysa, boşanmada hakkınızı arayın.
- Emekli Sandığı ve Sosyal Güvenlik Ödemeleri: Evlilik içinde ödenen sosyal güvenlik katkıları karşılığında alınan emekli maaşı gibi gelirler, boşanmada paylaşılan bir malvarlığı değil, kişisel hak olarak görülür. Yani eş, diğerinin emekli maaşına ortak olmaz. Ancak örneğin çalışanın aldığı ikramiye (bir defaya mahsus toplu para) edinilmiş mal kabul edilir. İşçi statüsünde çalışanlar da, eğer boşanma sırasında bir toplu işten çıkarma tazminatı vb. almışlarsa, bunun yarısını eşlerine vermek durumunda kalabilir.
- Birikimler ve Borçlar: İşçi ve memur ailelerinde genelde maaştan artırılarak birikim yapılır. Bu birikimler bankada hesapta duruyorsa, boşanmada ikiye bölünür. Taraflardan biri bu birikimi habersiz çekerse de, yine de hesaptaki miktarlar araştırılıp yarısı talep edilebilir. Diğer yandan, evlilik boyunca alınmış krediler, borçlar da göz önüne alınmalıdır. Örneğin birlikte ödenen bir ev kredisi varsa, evin paylaşılan değeri kredi borcu düştükten sonra hesaplanır. Borcu ödeyen taraf da aslında ödemeyi ortak yapmış sayılır.
- Eşlerin Rızası: Bazı memur veya işçi eşler, mal mülk işlerini tamamen eşine bırakır, kendi üzerine hiçbir şey yapmaz. Boşanma aşamasında bunun dezavantaj olabileceğini unutmamak lazım. Mümkünse ev alırken, araba alırken kendi adınıza da kayıt olmasını sağlayın veya en azından harcadığınız parayı belgeleyin. Bu, ilerde katkı payı talebinde bulunmanız gerekirse işinizi kolaylaştırır.
Mal Paylaşımında Girişimci ve Yüksek Gelir Grubu İçin Rehber
Kendi işini yapan, ticaretle uğraşan, şirket sahibi olan veya genel anlamda varlıklı kesim için boşanmada mal paylaşımı daha karmaşık ve sonuçları itibariyle daha kritiktir:
- Mal Rejimi Sözleşmesi Önerisi: Yüksek gelir grubundaki kişiler genellikle evlilik öncesi ciddi servete sahip olurlar veya evlilik sırasında büyük servet oluşturabilirler. Eğer malvarlığınızı paylaşmak istemiyorsanız, evlenirken noterde mal ayrılığı sözleşmesi (mal rejimi sözleşmesi) yapmayı düşünebilirsiniz. Bu sözleşme ile yasal rejim olan edinilmiş mallara katılmayı değiştirebilir, her iki tarafın malının kendine ait kalacağını kararlaştırabilirsiniz. Bu, boşanma halinde malların paylaşılmaması anlamına gelir. Elbette eşinizin rızasıyla yapılabilecek bir şey ve evlilik öncesi bu konuyu konuşmak duygusal olarak zor olabilir, ancak yüksek meblağlar söz konusuysa ileride çıkabilecek anlaşmazlıkları baştan önleme yöntemidir.
- Şirket ve İşletmeler: Girişimci eş, şirketlerini korumak ister. Boşanmada şirket değerinin yarısını eşe ödemek zorunda kalmak, şirketin finansal yapısını sarsabilir veya eş ortak olmasa bile böyle bir ödeme yapmak zorunda kalmak istenmez. Bu durumda bazı iş insanları, evlilik sırasında şirket hisselerini güvendikleri üçüncü kişilere devretme yoluna gidebiliyor (kâğıt üstünde ortak olmamak için). Ancak bu, bir çeşit mal kaçırma olarak değerlendirilebilir ve yukarıda anlatıldığı gibi iptale tabi olabilir. Daha temiz çözüm, evlilik içinde elde edilen şirket değerinin bir kısmını eşe devrederek onu da pay sahibi yapmak veya mal rejimi sözleşmesiyle şirketi tamamen kişisel mal saydırmaktır. Aksi takdirde, boşanmada şirketin değeri hesaplanırken eşiniz yüklü bir talepte bulunabilir.
- Yatırımlar ve Menkul Değerler: Borsada hisseler, kripto paralar, döviz hesapları, fonlar gibi çeşitli yatırım araçlarına sahip olan yüksek gelirli eşler, boşanmada bunların da yarısını vermek durumunda kalabilir. Bu nedenle, tüm bu varlıkların kayıtları dikkatlice incelenir. Genellikle bu gruptaki kişiler finansal danışmanlar yardımıyla veya kendi imkanlarıyla servet planlaması yaparlar. Boşanmadan önce varlıkları bölmek, transfer etmek gibi stratejiler denense de, kanun karşısında bunların birçoğu geçersiz kalabilir. En garantili yol, karşılıklı anlaşma ile adil bir bölüşüm yapmaktır. Aksi halde uzun sürecek bir hukuk mücadelesi ve itibar zedelenmesi yaşanabilir (medyatik boşanmalar buna örnek).
- Lüks Harcamalar ve İsraf: Yüksek gelir grubunda bazen boşanmadan önce eşlerden biri aşırı harcamalar yaparak para tüketebilir. Örneğin lüks tatillere, kumara veya lüks eşyalara olağanüstü paralar harcanmışsa, diğer eş bunun da paylaşıma yansımasını talep edebilir. TMK m.222 eşlerin olağandışı yönetim işlemlerinde birbirinin rızasını arar. Eğer biri diğerinin onayı olmaksızın ortak birikimleri israf ettiyse, tasfiyede denkleştirme yoluyla bu israf da hesapta telafi edilebilir. Yani sırf parayı harcadım diye karşı tarafı mahrum etmek, eğer ortada kötü niyetli bir israf varsa, her zaman sonuç vermeyebilir.
- Vergi ve Yasal Yükümlülükler: Servet sahibi kişiler bazen mal varlıklarını gizlemek veya olduğundan az göstermek için vergi dışı yollar izleyebiliyor. Boşanma davasında mal beyanı yapılırken eksik beyanda bulunmak yasal yaptırıma uğramasa da (ceza davası vs. zor), karşı tarafın bunu araştırma hakkı vardır. Mahkeme, ilgili kurumlara yazı yazarak tapu kayıtlarını, banka hesaplarını, araç kayıtlarını vs. çıkartabilir. Gizlenen offshore hesaplar veya yurt dışı varlıklar dahi, eğer izi sürülürse ortaya konabilir. Bu yüzden tavsiye edilen, dürüstlük ilkesine uygun davranıp mevcut malvarlığını beyan etmek ve mümkünse anlaşmalı şekilde paylaşımı çözmektir.
Sonuç ve Genel Tavsiyeler
- Haklarınızı Bilin: İster kadın olun ister erkek, edinilmiş mallar üzerindeki yasal haklarınızın farkında olun. “Eşim çalıştı kazandı, bana düşmez” ya da “Hepsi benim adıma, vermem” gibi düşünceler hukuken geçerli değil. Evlilik bir ortaklıktır ve kanun bunu mali anlamda da ortaklık olarak kabul etmektedir.
- Belgeleri Saklayın: Mal paylaşımı gündeme geldiğinde ispat çok önemli. Özellikle katkı yaptığınızı düşündüğünüz ödemeler, alınan borçlar, yapılan masraflar için dekont, makbuz saklayın. Evi birlikte yaptırdıysanız, tadilat fişlerini bile tutmak ileride işinize yarayabilir.
- Uzlaşmaya Çalışın: Çekişmeli mal paylaşımı davası yıpratıcı ve masraflı olabilir. Eğer aranızda asgari bir diyalog zemini varsa, anlaşarak mal paylaşımı yapmanız her iki tarafın yararınadır. Unutmayın ki avukatlık ücretleri, mahkeme masrafları ve yıllar süren süreç sonunda belki de paylaşacağınız miktarı aşan külfetlere dönüşebilir. Makul bir orta yol bulmak çoğu zaman en iyisidir.
- Profesyonel Destek Alın: Servet paylaşımı söz konusuysa, mali müşavirler ve avukatlar yardımıyla strateji geliştirin. Mal rejimi sözleşmesi yapma, şirketlerin yapısını düzenleme gibi konularda evlilik sırasında veya öncesinde danışmanlık almak daha sonra pişman olacağınız hataları önler.
- Kadınlar İçin Özel Not: Türkiye’de geleneksel olarak finansal işleri erkeğin yürütmesi yaygın olduğundan, birçok kadın evlilik boyunca edinilen malların farkında olmayabiliyor. Boşanma aşamasına gelindiğinde neyin var neyin yok olduğunu öğrenmek zorunda kalıyor. Evlilik süresince de mali konulara hakim olmak, mümkünse mal varlığı edinimlerinde eşinizle birlikte karar alıp şeffaflık sağlamak önemlidir. Bu hem evlilik birliğinin sağlığı için iyidir hem de olası bir boşanmada sizi güçlendirir.
- Erkekler İçin Özel Not: Eşiniz çalışmıyor dahi olsa, onun emeğinin değerini küçümsemeyin ve kanunen malların zaten ortak olduğunu unutmayın. Boşanma durumunda büyük sürprizler yaşamamak için, eğer paylaşmak istemediğiniz kişisel yatırımlarınız varsa, bunları açıkça eşinize bildirip evlilik sözleşmesi ile koruma altına alın. Aksi halde, boşanmada bunları paylaşmak zorunda kalacağınızı hesaba katarak finansal planlama yapın.
Son söz: Boşanmada mal paylaşımı, duygusal açıdan zor bir sürecin ekonomik boyutudur. Adil ve hukuka uygun bir mal paylaşımı, her iki tarafın da boşanma sonrasında yeni hayatlarına daha sağlıklı başlamasını sağlar. Bu rehberde aktarılan bilgiler, Türk hukukundaki genel ilkeleri ve uygulamaları özetlemektedir. Unutulmamalıdır ki her boşanma davası kendine has özellikler taşır; dolayısıyla somut bir durumda hukuki danışmanlık almak en doğru sonucu elde etmek için gereklidir. Yine de temel prensip bellidir: Evlilikte “bir olan”, boşanmada “iki eşit parçaya” ayrılır yeter ki haklar zamanında ve doğru şekilde talep edilsin. Ayrıca boşanma davası nasıl açılır isimli makalemi okumanızı öneririm.
Boşanma sürecindeki herkese, bu zorlu dönemi en az zararla atlatmalarını ve maddi-manevi adil bir sonuca ulaşmalarını dileriz. hukuk yollarının doğru kullanılması, hakkaniyetin tesisine katkı sağlar. Unutmayın: Bilgi güçtür, haklarınızı bilmek ise bu gücün ilk adımıdır. Boşanmada mal paylaşımıyla alakalı iş bu yazıma ilham olan Avukat Aydın Aydar’ın yazısını bırakıyorum. Bu konuda daha detaylı bilgiler yer alıyor, o yazıyı da okumanızı tavsiye ederim. Avukat Aydın Aydar’ın boşanmada mal paylaşımıyla ilgili yazısı: https://www.avukataydinaydar.com/bosanmada-mal-paylasimi/

İlkokulu İhlas koleji’nde, Liseyi Çınar koleji’nde tamamlayan Avukat Murat Aydar, 2017 yılında İstanbul’da hukuk eğitimini tamamlamıştır. Bilişim hukuku dalında son zamanlarda adından bolca söz ettiren Avukat Murat Aydar, sosyal medya üzerinden işlenen hakaret suçlarına karşı açtığı davalarla tanınmaktadır. Avukat Murat Aydar, İstanbul 1.barosuna kayıtlıdır. 2021 yılında Avukat Emre Sevimli ile birlikte kaleme aldıkları “Sosyal Medyada Hakaret Suçu” isimli kitabı bulunmaktadır.